25 Mayıs 2017 Perşembe

Ağrı - 2. Bölüm

Uyanmıştı. Çünkü ölmüyordu. Sadece nefesini aniden çok harcadığından kısa bir baygınlık geçirmişti. Ne kadar oldu acaba spor yapmayalı diye düşündü. Bu duruma biraz bozulmuştu. Ölmeyi beklemişti yere düşünce, gerçi bu onun ilk yere düşüşü değildi. Geçirdiği o kışı hatırladı. “Ah, ne güzel bir kıştı. Ölmek için en uygun zamanım o kış olabilirdi. Şimdilerde acaba neler yapıyordur?” diye kendi kendisine konuştu. Etrafına bakındı, söylediklerini kimsenin duymasını istemiyor gibiydi. O kış, o prenses onun kimseye anlatamadığı sırrıydı. Bir yabancının bunun hakkında bir şey duyması bile kendisini davasına ihanet etmiş birisi gibi hissetmesine sebep olabilirdi. Ayıldığı yerde yolun kenarına oturdu. Güneşin ışıkları bulunduğu sokağa düşüyordu. Henüz güneşten pek bir iz yoktu. Karşısındaki parka arkasından yola baktı. Sürekli geçmişi hatırlayıp duruyordu. “Ben ne yapıyorum? Az önce ölümden dönmüşüm ve hala eskileri hatırlayıp duruyorum. Yaşamak için çabalamalıyım.” Dedi kendi kendisine. Ancak söyledikleri onu hiç tatmin etmemişti. Geçmişini düşünmek gelecek hakkında planlar yapmaktan daha çekici geliyordu. Geçmişi düşünmek, onu en ince ayrıntısına kadar hatırlamak ve tekrar yorumlamak Cüneyt’in en sevdiği etkinliklerdendi. Bunu yaparken kendisini bir tarihçi gibi hissediyordu. Göğsü kabarıyor, sanki çok büyük bir bilinmezi aydınlatmış gibi gururlanıyordu. Bunun doğru olmadığını, kendisiyle övünmemesi gerektiğini yılların getirdiği gelenekler çok iyi öğretmişti. Bazen böyle şeyler düşündüğü için kendisinden nefret etmeye başlıyordu. Bu hayal kırıklığı ile yola devam etmeye başladı. “Bir işi yarım bırakmak, dönekliktir.” Dedi. Yola bakarak yaşadığı bu baygınlıktan dolayı zaman hemen geçsin ve hastaneye ulaşayım diye düşünüyordu. Geçecek arabaların birisine otostop çekmeyi düşündü. Bunu yapması için kendisini cesaretlendirmeye bile başlamıştı. Yürümeye devam ediyordu ancak hiç araba geçmiyordu. “Bu gün şansız bir günüm olmalı, hem bu günlerde buralar pek tekin değil. Bir sürü kaçırılma ve ölüm haberleri duyuyorum. Başıma bir şey gelmese iyi olur.” dedi. Çünkü ölümünün bir hastalıktan geleceğine çok emindi, bu hayalinin bozulması onun son büyük pişmanlığı olabilirdi. Bu şekilde düşünerek yürürken bir kilometreyi bitirmişti. Bir otobüs durağına oturdu, bir sigara yaktı. Telefonundan saate baktı. Henüz 5.49 civarındaydı. “Otobüsler 6’da çalışmaya başlıyor. Buraya gelmesi nereden baksak yarım saati bulur. Yürüsem mi acaba beklesem mi daha iyi olur. Bekleyeyim bari veya yürüyeyim. Of karar veremiyorum artık hiçbir konuda. En iyisi şu sigara bitireyim.” Diye yine konuşmaya başladı. Sonra dışından bu kadar konuşabildiğine şaşırdı. Normalde hiç bu kadar zahmetli bir işe kalkışmazdı. Sigarasını bitirince yürümeye karar verdi. Çünkü onun için beklemek hayatının boşuna harcanmasıydı. En değerli şeyi zamanıydı. Şuan ölmesi istense kabul edecek ama yine de hayatının her saniyesini değerlendirmeyi isteyecek bir ruh haline sahipti. Birden yanında bir kamyonet durdu. İçinden inen adam onu tedirgin etmişti. Cebindeki anahtarını sıkı sıkı kavradı. En azından bu şekilde gücünü artırmayı planlıyordu. Adam onun orada, o saatte yürümesini hiç garipsemeyerek sakince kamyonetinin kapağını açtı. Ekmek dolu kasasını alıp karşıdaki bankaya doğru yürümeye koyuldu.  Bu durum Cüneyt’in duruşunu hiç bozmadı. Hala başına bir şey gelebilme ihtimalini unutmuyordu. Yürürken arada arkasına bakıyordu, tedirgin olduğunda paranoyak olmaya başlıyordu. Bunun farkındaydı ancak yapabileceği bir şey yoktu. En azından tek sorunum paranoyak olmam olsun diye kendi kendini çoğu zaman teselli ettiği bile olmuştu. Yine bir sigara daha yaktı. Göğsündeki ağrıdan daha acı veren bir şey varsa bu ancak hastaneye ulaşmak için bu kadar zamanını harcamasıydı. Bu yüzden aldırış etmeden sigara içebiliyordu. Hızlı hızlı yürümeye başladı, artık bu yürüyüşün çok uzun sürdüğünü düşünmeye başlamıştı. Yürüme hızı sigara içme hızıyla neredeyse aynıydı. Her beş adıma bir fırt denk getiriyordu. Karşıda sokakları süpüren bir adam gördü. “Galiba sokakları süpüren bu adam çöpçü olabilir. Şimdi bu sigaranın izmaritini ondan önce veya sonra yere atsam ona ayıp olur.” Diye düşündü. Tam adamın çöp bidonun yanına geldiğinde adam yolun ortasındaki çöpleri temizlemeye başladı. Sakince sigarasını yere attı, ayağıyla ezip söndürdü ve izmaritini çöp bidonuna attı. Bu yaptığı davranış kendisini insan gibi hissetmesine sebep olmuştu. Yerlere çöp atmaması konusunda bir arkadaşı onu sürekli uyardığından artık istemsizce bu uyarıyı kendisine uygulamaya başlamıştı. Bunu fark etmişti. Hatta bu durum hakkında yazılmış bir kuram yoksa kendisi yazmayı bile aklına getirmişti. Ama kendisinin alanı olmadığını düşünüp susmayı daha uygun görmüştü. Artık hastaneye gelmişti. Kapının kenarında bir kedi gördü. Kedi onun zayıf noktası olabilirdi. Dünyadaki bütün her şeyi bir kediyi izlemeye tercih edebilecek bencilliğe sahipti. Öyle de oldu. Ağrısını, bayılmasını, tedirginliğini unutup kediyi izlemeye başladı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder